4 Eylül 2017 Pazartesi

Tülay Fırat


İnternet ve yeni iletişim ortamları olmasa belki hiçbir zaman karşılaşmayacağım Tülay Fırat'tan bu yazı için bir  yaşam öyküsü istedim. Özgeçmiş yazmak bana da hep zor gelir. Kendinden söz etmeyi pek sevmiyor olsa gerek, şöyle demiş:

"Kâinatı anlamaya çalışan, hayatın anlamını kendinde ve kendince arayan göçebe bir ruh yazın gitsin . Ya da siz beni nasıl tanımlıyorsanız öyle olsun."

Günümüzün ışıkla birbirini bulmaya çalışan göçebe ruhlar evreninde buna ne ekleyebilirim? Çevresiyle iyilik ve yaşama sevinci alıp veren bir ilişki kurduğu yazdıklarında görülüyor, yaşanıyor zaten. 

Tülay Fırat'la tanışmamızın ilginç bir öyküsü var. Nasıl ve nerede karşılaştığımızı çok hatırlamıyorum ama yeni iletişim kanallarında yaptığı bir yorum sonrasındaki kısa yazışmamız bulabildiğim ilk kayıt. Sonrasında da iletişimimiz sürmüş.

13.04.2012 19:03
Merhaba Tülay Hanım,
Sanat Dünyası'ndaki "Uçuşan güvercinler" öyküsü için "sanırım bu size ait değil" yorumunuzu gördüm. Öykü Erdal Ceyhan'ın.
Milliyet Blog'daki öykülerden gözüme çarpanları paylaşmaya çalışıyorum. Bazen benim öykülerim de oluyor. Kimin olduğunu bağlantıya eriştiğinizde görebiliyorsunuz. Paylaşım Milliyet Blog olarak yapılıyor. Yazar adı görünmüyor.
İlginize, yorumlarınıza teşekkür ediyorum.

13.04.2012 20:33
İyi akşamlar Mehmet Bey. Milliyet blogu takip ediyorum, zaten orada okumuştum bir ara... Yazıyı sizin isminiz altında görünce refleks yazıverdim... Görmemiş olmanızı düşünerek, yorum 1-2 dakika kaldı sanırım, hemen sildim. Ama gözünüzden kaçmamış... Üzgünüm, tamamen boş bulunma ve refleks.

Ben teşekkür ederim. Ayrıca özgeçmiş ve çalışmalarınızla ilgili bilgileri öğrenmem beni daha çok memnun etti... Onur duydum... Benim de çalışmalarım ve ödül almış şiirlerim var... Facebook'ta bazen kendi denemelerimden paragraflar paylaşıyorum... Sizi tanıdığıma memnun oldum, buradaki arkadaşlığınıza da teşekkür ediyorum... Saygılar, iyi akşamlar...

17.04.2012 18:49
İyi ki yazmışsınız Tülay Hanım. Paylaşırken yazar adlarını eklemeye başladım, sanırım böylesi daha doğru ve iyi. İlginiz için teşekkürler.

31.12.2012 11:26
Merhaba Tülay Hanım,
2012'yi "Yılın Son Günü" öyküsüyle uğurlarken katkılarınız için teşekkür ediyor, daha özgür ve mutlu bir yeni yıl diliyorum.

02.01.2013 18:36
Sayın Hocam yeni bir yıl ,yeni heyecan ,yeni enerji... Katkı değil, zevkle takip ve okumak benimkisi, çok teşekkür ederim nazik iletiniz için... İyi ki varsınız, en derin sevgi ve saygılarımla... Mutlu yıllar.

Tülay Fırat pek farkında olmamış olabilir ama başlangıçta alışmakta epey güçlük çektiğim (şimdi bile bazı açılardan zorlandığım) yeni iletişim ortamlarına uyum sağlamamda epey katkısı oldu. Ne yazık ki nitelik, dürüstlük, iyilik ve içtenlik günümüzün yarış dünyası insanlarında pek kolay bir araya gelmiyor. Kendi ilkelerini bulmaya çalışarak dengeli ve düzeyli bir iletişim ortamı yaratabilenler bu yüzden çok değerli oluyor. Hem kendilerinin, hem de çevrelerinde yer alanların önü açılıyor. Işık hızında iletişimin güzellikleri onlar sayesinde yaşanabiliyor. Tülay Fırat onlardan biri. Ben de onu tanıdığım için çok mutluyum. Lalabey Paylaşım'da yazmaya başladığımda yaptığı güzel bir yorumun beni çok sevindirdiğini, güç verdiğini hatırlıyorum. Ne yazık ki sitedeki yazılara ve yorumlara artık erişilemiyor. Tülay Fırat'ın dikkatini çeken ilk yazıları (1,2) ve diğerlerini yeniden yüklemek zorunda kaldım. Yazıların tarihleri de birkaç yıl kaymış oldu.

Tülay Fırat da iletişim dünyasındaki yakın dostlarımdan biri olduğu için epeydir onun için bir  yüz öyküsü yazmak istiyordum. Bir ara haberleşememiştik. Yeniden buluşunca daha fazla gecikmeden ondan gelen yansımaları aktarmak istedim.

....


16 Kasım 2012'de Sanat Dünyası'nda bir paylaşım yapmışım. Tülay Fırat da beğenmiş.

"İnsan aşktan vazgeçerse yaşlanır."

Ne yazık ki paylaşımın bağlantısı artık çalışmıyor. Bu söz nereden gelmiş, görünmüyor. Yeni bilgi denizimizdeki fırtınaların bir örneği olmuş. Neyse ki bir arama sonucu, alıntının "Marquez'in yazdığı iddia edilen" bir mektuptan yapıldığını gösterdi. "Çünkü insan aşkı bırakınca yaşlanır" olarak yer almış. (3)

Tülay Fırat'ın 20 Mart 2012'de Sanat Dünyası'nda Tarık Örnek'in videosuyla yaptığı bir paylaşım onun olumlu bakış açısını yansıtıyor:

"SEVMEK...
Sevmenin ne anlama geldiğini biliyor musun; yüreğin öylesine neşe , coşku şükranla dolar ki artık onu içinde taşıyamazsın ve o senden taşıp çevrendeki tüm ruhlara yayılır; bunun ne anlama geldiğini biliyor musun? Bu , kendini iyi hissetmenin ve tüm yaşamla bir olmanın harika duygusudur. Korku, nefret, kıskançlık, haset ve hırs, sevgi olduğunda yok olur, çünkü sevginin varlığında olumsuz ve yıkıcı güçlere yer yoktur. Yüreğin soğuduğunda ve sevgi hissedemediğinde ümitsizliğe düşme; çevrene bak ve sevebileceğin bir şey bul. bu küçücük bir şey olabilir, ancak o küçücük kıvılcım senin tüm varlığını, sevgi senin içinde bir ateş olana kadar tutuşturabilir. Büyük ve ağır bir kapıyı ancak küçük bir anahtar açabilir. Tüm kapılar açılana kadar bunu kullanmayı öğren. Hemen şimdi işe olduğun yerden başla. Gözlerini aç, yüreğini aç ve ihtiyacın olanı ve çözümünü gör."

29 Mart 2012'de de şöyle demiş:

"Unutma ! Gerçekte sen ne hissediyorsan, o her zaman doğrudur. Hayatta senin için neyin doğru olduğunu, bir tek içindeki ses söyleyebilir. Dolayısı ile içindeki ses ile konuşmayı öğren. İçindeki sesin kendine has nedenleri vardır ki akıl hiçbir zaman anlayamaz. Her gün kendinle kalmak için zaman ayır ve kalbini dinle. Tüm diğerleri farklı hissedebilir, farklı düşünebilir ama bu senin hissettiklerin...in yanlış olduğunu göstermez, sadece onlardan farklı olduğunu gösterir."


16 Ağustos 2017'de yeni bir paylaşımla seslenmiş:

"Rüzgarım, asi, başına buyruk, ama buna rağmen gittiği yeri iyi bilen. Us'umdan geçenler uslu değil ama us'luyum bu aralar... Yanımda ol istiyorum sadece. Bana gül, bana inan, bana güven, bana anlat. Bir sabahını paylaş benimle, bir öğlenini geçir, bir akşamına yürü yanımda, bir geceni uyu. Bir sözünü bağışla, bir bakışını emanet et, en sevdiğin şarkıyı söyle, bir niyetini ilet...
Dedim ya yanında olayım istiyorum ben sadece. Çok değil arasıra hatırlanayım. İsmim dudaklarına, cismim gözlerine zaman zaman düşsün yeter. Sen ara sıra sev beni, aklına estikçe mesela, yüreğine bir rüzgarmışcasına değip geçtikçe...Yoğun ve yorgun geçen bir günün ardından, hiç ummadığın bir anda, bir tebessüm olup konayım avuçlarına. Hafifçe eğ başını, kıs gözlerini, al beni yerleştir yüzüne. Orada öylece kalayım....."


31 Ağustos 2017'de de yaşamaktan, sevgiden söz etmiş:

"Bir eli aklında yaşamalı insan...
Hani bazen yüreğinin yetmediği yerlerde, dilinin dönmediği, kelimelerin bilinmediği, sözün bittiği anlarda mesela, nefessiz kaldığında, kaskatı donduğunda acıdan veya hayat durdu sandığında, anlamaya çalışıp da sadece kendini kandırdığın da, işte böyle zamanlarda eliyle değip de aklına, hayatı boğan o düğümleri birer birer gevşetmeli tekrar...
Gevşetmeli ki; şöyle bir silkelenip kendine gelsin. Boğulup kalmasın akıl. Gelip geçicidir bu delilik hali desin kendi kendine. Dindirsin içindeki kendini bilmez öfkeyi, bu densiz kızgınlığı. Zamana yenilmesin.
Bir eli yüreğinde yaşamalı insan...
Hani aklının almadığı zamanlarda, gözün kör, dilin lal, kulağın sağır olduğu, yapmadığın, söylemediğin, aklına bile getirmediklerin sunulduğunda sana, seyrederken gözünün önünden akıp giden ve dokunamadığın zamanı telaşla, sana sadece sessiz hafler bırakıldığında, bir hiç uğruna yitip giderken herşey ve sen sadece hayretler içinde bakakaldığında, hani pamuk ipliğine bağlıyken iyiye, güzele, doğruya dair tüm umudun, işte böyle zamanlarda eliyle değip de yüreğine, hayatla arasındaki incelen o bağı kalınlaştırmalı tekrar.
Kalınlaştırmalı ki, şöyle bir silkelenip kendine gelsin. Soluklanıp durulsun yürek. Geçsin bu kırgınlık halleri. Alacağı ve vereceği her nefes için yenilensin... Sesi kesilmesin...
Her nerede ve nasıl olursa olsun, bir eli aklında diğer eli yüreğinde yaşamalı insan... Ne aklının izinden şaşmalı, ne de kulakları duymasa da bazen hayatın nabzını ta derinden, yüreğinin sesinden vazgeçmeli..."


"Tarihin tüm sevgisizliği 21. yüzyıla toplanmış gibi... 150 yıl sonra yaşadıklarımıza inanamayacaklar."
Mehmet Arat: "Bugün yaşananları gördükçe ben de inanamıyorum. Sanki bu tarihi yaşamamış bir başka gezegende olup bitiyor, kapatıldığımız bu dünyada izlemek zorunda kaldığımız, tüm bu akıl almaz durumlar."

"İnsanlardan bildim kendimi, bildim sizi de en az kendim gibi. Seviyorum umarsızca evreni, her canı ve canlıyı... Kötülüğü bildiğim için kötüyü, iyiliği bildiğim için iyiyi bildim.... Net görebildim yüreklerinizi, tabularınızı, korkularınızı, kendinize sakladıklarınızı... Her insan aynadır bir başka insana..."
Mehmet Arat: "Bakmayı ve görmeyi, yaşamayı ve sevmeyi bilenlere."

....
Sanırım Tülay Fırat da yazmayı seviyor, yaşamdaki ışığı sözcüklerle buluyor. Soruyor.

"Siz. Masal gibi bir aşk yaşamadınız mı hiç?"

"Dünyada iyi ve güzel insanların olduğunu bilmek, ölümün değil yaşamın, nefretin değil sevginin kazanacağı bir dünyanın mümkün olduğunu düşündürüyor. O zaman geldiğinde büyük aşklar yaşamanın bir ayrıcalık değil, dünyayı kaplayan bir güzellik olabileceğine inanıyorum. Söyledikleriniz çok güzel. Her zaman bir yol, bir umut, bir aşk bulunabilir. Her zaman ve her yerde çevremize ışık saçabiliriz. Işık varsa aşk da vardır."

"İnsanlar sıcak olmanın gücünü bilmiyor. Dokunun bakın sıcacıksınız... Yaşıyorum yaşamdayım demek... Ne güzel söylemişsiniz. Işık varsa aşk da vardır."

Tülay Fırat yazmayı seviyor, yaşamdaki ışığı sözcüklerle arıyor.

"Bir nefeslik mola...
Geçerken uğramış olsa zaman... Hızından başı dönmüş olsa, bir nefeslik mola istese, gelip oturuverse yanıma tam da en iyi hissettiğim anda...
Bir fotoğrafa kaç şey sığdırılabilir insan?
Kaç mekan, kaç zaman, kaç imkan?
Kaç yürek vardır bir fotoğrafta, kaç akıl, kaç insan?
Kaç söz taşır içinde, kaç gülüş taşır, kaç bakış vardır?
Bir fotoğraf nerede kalır en çok, hangi anda yaşar?
Bir fotoğraf ki, zamansız ve mekansız...
Güneş doğar, gece karanlık perdesini çekmeyi unutur şehrin üstünden..Günaydınlar, bir başka güne ertelenir..."

Tülay Fırat yazmayı seviyor, yaşamdaki ışığı şiirle arıyor.

"Aslında şiir yazarak başlamıştım. Son birkaç yılda makale yazmaktan şiiri unuttum gibi... Ya da unutmak demeyelim, şiir gibi bir yaşam demek daha doğru mu olur?"

"Sanırım şiirsiz yaşam olmaz. İçimizde bir şiir hep kalıyor, farkında olmasak da. Ama içimizdekini farklı biçimlerde dışa vuruyoruz, yaşadıklarımız ve yaptıklarımızla."

"Şiir seviyorum. Yazmayı da, okumayı da, ruhuyla can vereni seslendireni dinlemeyi de..."

"Şiir yaşamdır, şiirin konusu ve sınırları olmayabilir. Şiiri ben de seviyorum... Şiiri seviyorum ama çok gerilerde kalmıştı benim için şiir. Denemiyordum bile. Ama bu yıl Mart ayında nasıl olduysa birkaç satır yazdım. Henüz kimse görmedi. Bakalım ne diyeceksiniz."

Bir şiiri ışığa atıyorum. Işık onu Tülay Fırat'a götürüyor. Işıkla ondan gelecek bir şiir bekliyorum.

Sözcükler anlatabilir mi bir insanı? İçinden gelenler mi, dışarıdan yansıyanlar mı, başkalarının gördükleri mi, kendi baktıkları mı anlatır?

Bilim mi sanat mı, akademik makaleler mi şiirler mi, düşünüp hissedip yazmak mı, karar verip planlayıp yapmak mı, 21. yüzyılda hangisi insanları barışta ve sevgide buluşturabilir?

"Sevmenin ne anlama geldiğini" öğrenir mi dünya? "Korku, nefret, kıskançlık, haset ve hırs" geride kalır mı? "Hayatı boğan o düğümleri" birer birer gevşetebilir mi?




....


Anneler mi öğretebilir düğümleri gevşetmeyi?

Tülay Fırat 6 Aralık 2015'te paylaşmış:

"Ben bir anne olarak şahidim ki, çıplak bir çocuk doğurdum ..Üzerinde hiç bir şey yoktu, tanrı da şahidimdir ! Ne bir ulusa dair bayrak, ne kimlik, ne de üniforma.. Doğurma fiilini bizzat yapan, o mucizevi ana tanıklık eden bir anne olarak ben yine şahidim ki doğumumdan şu ana kadar üniforma ya da bayrakla bebek doğuran bir anne görmedim ben !. Doğurduğum o çırılçıplak bebek, insan soyunun genlerini taşıyor sadece..."
...Vee onca güzellik varken NE KÖTÜLÜKLER YARATTI BU İNSAN OĞLU O ÇIRIL ÇIPLAK SAFLIKTAN!
Aeon Aksoy


Tülay Fırat 17 Ekim 2012'de "Dünyayı nasıl değiştirmeli?" sorusunu iletmiş.

İnsanların inatla çizginin diğer yanında kalmayı seçmeleri önlenebilir mi? Anneler öğretebilir mi düğümleri gevşetmeyi, gerçek sevgiyi bulmayı?

"Gerçek Sevgi tehlikelidir. Çünkü gerçekten sevmek; bütün varlığınızı koşulsuzca açmanızı gerektirir. 21. yüzyıl başlangıcında insanlığa ve insan bilincine, ruhuna ne oldu diye yakınıyorsak ve geleceğimizden korkuyorsak ve dünyada gidilecek bir yer bulamıyorsak, önce kendi içimize bakalım derim. Kendimizi iyisi ve kötüsü ile dürüstçe ve samimi bir şekilde içimizde görebilirsek, dünyanın neden bu hale geldiğini anlayabiliriz. İçimizde ne kadar öfkeliyiz, korkularımız neler, kalıplarımız neler, nefretlerimiz ne kadar büyük? Ne kadar koşulsuzca seviyor ve seviliyoruz..."

Günün birinde gerçek sevginin tehlikeli olmadığı bir dünyada buluşabilir miyiz? Sanat, o dünyaya açılacak yollara ışığını gönderebilir mi? (4)

1. Mehmet Arat, Bilimden Yaşama, http://lalabeyoykuleri.blogspot.com.tr/2015/09/bilimden-yasama.html
2. Mehmet Arat, Beyin Duyusu, http://lalabeyoykuleri.blogspot.com.tr/2015/09/beyin-duyusu.html
3. Marquez'den veda mektubu tartışması, http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/kultur-sanat/52285/Marquez_den_veda_mektubu_tartismasi.html#, 19 Mart 2014 Çarşamba, 18:53
4. Sanat Dünyası Tarihi ve Yeni Bir Dönem, http://gruplaringrubu.blogspot.com.tr/2017/08/sanat-dunyas-tarihi-ve-yeni-bir-donem.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder