17 Kasım 2018 Cumartesi

Bin Dokuz Yüz Altmış Sekiz ve Yasemin Pforr


1968

Devrilen Tren'i 1964'te yazdım, ilkokula başladıktan ve yazmayı öğrendikten kısa bir süre sonra. 1968'den dört yıl önceydi.


O ünlü yıldaki 1968 olaylarının farkında olduğumu hatırlamıyorum. Ben ve okuldaki arkadaşlarım uzay yarışıyla çok meşguldük. Aya kimin daha önce gideceğini merak ediyorduk. Amerikalılar mı, Sovyetler mi? Bu işi muhtemelen Sovyetler'in yapacağını, çünkü çabalarını gizlemek ve hedeflerine beklenmedik bir anda ulaşabilmek için sessiz kaldıklarını konuşup tartışıyorduk. Aya 1969'da Amerikalılar gitti.

Bin dokuz yüz seksenlerde bir yıllık almış olmasam, sanırım ellinci yılında 1968'le ilgili birkaç sözcük yazmayı düşünmezdim. Zafer Pasajı kitapçılarına yakın bir kaldırımın üzerinde satılmakta olan ikinci el kitapların arasındaydı. Kitabı satın almam için beni yönlendiren tetikleyicinin ne olduğunu bilmiyorum, fotoğraflı olarak verdiği tarihsel bilgi muhtemelen onu benim için ilginç yapmış olmalı. 2018 yılına kadar kitabın sayfalarına başından sonuna kadar çevirdiğimden emin değilim.

2018'de kitap, benim için özel öyküsünü anlatmak üzere geçmişten gelmiş sağlam bir belleğe dönüştü. Geçmiş bir yılın bazı ayrıntılarını Mark Pearson'ın "1968" şarkısını dinleyerek kitaptan hatırladım, daha doğrusu gördüm ve okudum.

Ancak kitap 1967'nin öyküsünü anlatıyordu, 1968'in değil. Fakat şimdi, ışık hızında haberleşen yeni bir dünyadayız. Farklı bağlantılardan 1968  yılına ve olaylarına anlık olarak erişmek mümkün.

Öte yandan, 1967'nin olayları gelmekte olan 1968 yılının işaretlerini taşıyor olmalı. Aşağıda 1968 Yıllığı seçmelerinden birkaçı var.

İç kapak fotoğrafındaki yüzlerin bir bölümünü bile zorlukla tanıyabiliyorum ama fotoğrafı tüm adlarla ve sosyal medya adresleriyle etiketleyerek paylaşmak ilginç olurdu.

Muhammet Ali (Cassius Clay), Svetlana Alliluyeva ve Jacqueline'i bir başka dokümanda birlikte bulmak mümkün olabilir mi?

Kablosuz telefon ve petrol sızıntısı geleceğin işaretleri miydi?

Margot Fonteyn ve Rudolf Nureyev'in dansı doğanın ve halkların aralarında ve birbirlerine karşı yaptıkları tüm dansları yansıtabilir mi?

....

YASEMİN PFORR

"Doğanın En Büyük Yanlışı: İnsan". Bu kısa yazıyı yazdıktan sonra kaç kere içimden bu gittikçe acımasızlaşan dünyadan kaçıp kurtulma isteği geldi, bilmiyorum. Yasemin Pforr da "Durun İnecek Var" demiş. Yaşamın ağırlaşan sorunlarını hissedenler az olmamalı. "Okuduğum Kitaplara Yaptığım Kısa Yorumlarım" başlığıyla yazan Duygu Songul Kahraman da, kitapta kendisinden çok ayrıntı bulduğunu, bu kitabın ona iyi geldiğini söylemiş.

Oysa İnternet'le tanıştığım yirminci yüzyılın son yıllarında, yeni yüzyıl için hiç de böyle bir resim belirmemişti aklımda. Çocukluğunu geride bırakmakta hep zorlanmış biri olarak, yüzleri ve bedenleri insana benzeyen bu tuhaf canlıların birbirleriyle ve doğayla barışabileceklerine, evrenle karanlığa ve ölüme değil ışığa ve yaşama dayanan ilişkiler kurabileceklerine hâlâ inanıyorum. Ama ne yazık ki gelişmeler pek de umduğum gibi olmadı. Çocukların ve gençlerin yüzleri güzel bir geleceğin umutlarıyla aydınlanamadı. Dünyanın yüzde doksan dokuzunun iyi ve güzel düşüncelerinin silinmesi için her şey yapıldı. Işık hızında iletişim, karanlığı her yere götürmek için kullanıldı. Oysa bu yeni çağda haklıdan ve iyiden yana olan güzel düşüncelerin ışık hızıyla çoğalıp yayılması, karanlığı yaşamın dışında bırakmaları gerekmez miydi? Ne yazık ki böyle olamadı. Milyarlarca insanın istekleri, dünyanın gerçek çıkarlarının gerekleri yok sayıldı. Uygarlığın güçlü araçları, dünyanın dengelerini koruyarak evrenle daha güzel bir ilişki kurmak için kullanılamadı.

Bu koşullarda "Her Çocuk Bir Tohum" diye düşünmekle kalmayıp düşüncesini verimli ve umut veren bir etkinliğe dönüştürmeyi başaran Yasemin Pforr'la tanışmış olmanın benim için büyük bir şans olduğunu, bana iyi geldiğini söyleyebilirim. Eğer Yasemin Pforr'lar birbirleriyle tanışmayı başarabilir, düşüncelerini buluşturup geliştirerek her biri kendi bulacakları yollardan ışık hızıyla dünyanın çeşitli yerlerine ulaşabilirse; bunun çocukların ve tüm insanların geleceği için de büyük bir şans olacağına kuşkum yok.





Bilgisayar ve İnternet dünyasıyla tanıştıktan sonra yaşamlarımız kadar düşünme ve yorumlama biçimlerimiz de epey değişmiş, değişiyor olmalı. Eski dünyada da Yasemin Pforr ile bir biçimde tanışabilir miydim, tanışsam bu tür bir yüz öyküsü yazar mıydım, yazabilir miydim bilmiyorum ama işte ışık hızında iletişim kurabildiğimiz bu yeni dünyada yazılmasalar bile yüz öyküleri her an yaşanıp çoğalıyor. Geçmişte belleğimizle kâğıtlar arasında akıp giden bilgiler ve anılar, artık ekranlara bakan gözlere dünyanın dört bir yanından uçup gelerek ulaşıyor. Daha da önemlisi, aklımızdaki kayıtların uçuculuğunda ya da sayfalarca yazılıp birikerek dağılan ve diğerlerinin arasında kaybolan yazılı notların erişilmezliğinde değil, elektronik bilgi araçlarının yer kaplamayan ve sınır tanımayan esnekliğinde birikiyor. Bunlar olmasa, Yasemin Pforr'u edebiyata ilgimiz nedeniyle tanıştığımız, insana ve dünyaya bakarken bazı ortak değerleri benimsediğimizi düşündüğüm, çocukların kutsallığına birlikte inandığımız, eğitimin insan olabilmek ve insanlığı korumak için ne kadar önemli olduğunu ayrı yerlerde geçen yaşamlarımızda ikimizin de anlayarak güzelliğe giden yollar aradığımız değerli bir dostum olarak tanımlamaya çalışır, ayrıntıları hatırlamakta zorlanırdım. Oysa şimdi, ışık hızında iletişim kurarak yazılan anıların kayıtlarına ulaşmanın yolları fazlasıyla var.




Bugün "Her Çocuk bir Tohum" ve "Kiltablet" gibi projelerle anılarımda saygın bir yer edinmiş olan Yasemin Pforr'la ilgili yaptığım bir arama, karşıma çok sayıda kayıt getiriyor.


İnternet dünyasında gezinmenin kolaylıkları kadar zorlukları da fazla. Bilginin çokluğu, yokluğu anlamına da gelebiliyor. İkili bağlantıları bu yüzden önemli buluyorum. Yasemin Pforr "oradan buradan her şeyden" demiş. Kitap yorumları ve öyküler için iki başlığı var. Son dönemde Toronto günlükleri yazıyor.

12 Ekim'de "Bir ayı devirdik" demiş.

Kiltablet "öykülerde yaşar hayat ve edebiyat" diyormuş.

http://kiltabletoyku.blogspot.com/
KİTAP TANITIMI
KAÇAN AYNA - Giovanni PaniniKUM KİTABI - Jorge Luis Borges
Öyküler - KRİKOR ZOHRAB
SOVYET MUTFAK SANATI( Yemek ve Hasret Anıları) - A...
DOST - Vüs'at O. Bener
BELGELERİM - Alejandro Zambra
SAKAL FELSEFESİ - Thomas S. Gowing
KADIN ÇİRKİNLİĞİNİN TARİHİ - Claudine Sagaert
VEJETARYEN - Han Kang
SÖYLEŞİ
Rüyalar da Fantastik Coğrafyalar Gibi - ONAT BAHADIR
Edebiyatın bir terazisi vardır! - CEMİL KAVUKÇU
“İçimdekilerin Çıkmasına Engel Olamadım” - DİLEK EMİR

Feryal Tilmaç "O zaman yaşasın çeşitlilik!" demiş.

https://plus.google.com/+YaseminPforr/posts/KnSprUcYvJu
Mar 13, 2017
Söyleşi konuğumuz Feryal Tilmaç “O zaman yaşasın çeşitlilik!” Nezir Suyugül • Biraz başa dönelim... Yazma serüveninizde öyküye yönelmenizin hikâyesini anlatabilir misiniz bize? Geriye bakıp düşününce biraz bulanı...
kiltabletoyku.blogspot.com.tr

https://kiltabletoyku.com/soylesi/o-zaman-yasasin-cesitlilik/
Söyleşi Konuğumuz Feryal Tilmaç “O zaman yaşasın çeşitlilik!”
Yazar Feryal Tilmaç · Mart 12, 2017
Yine bu geleneğin içindeki soy yazarlarımızı düşünürsek, okuma ve yazma serüveninizdeki yankılarını öğrenebilir miyiz?
Ahmet Hamdi Tanpınar, Sait Faik, Sabahattin Ali, Leylâ Erbil, Haldun Taner, Oğuz Atay, Selim İleri, Necati Tosuner… Daha da sayabilirim doğrusu. Birbirleriyle hiç benzeşmeyen yazarlar var aralarında ama, bir arada müthiş bir zenginlik yaratıyorlar. Ben tam da bunu seviyorum. Hepsinden aldıklarım vardır ve hiçbirinden almadıklarım. Kendi bireysel tarihimden getirdiklerim. Ben ben olduğum için yazabildiklerim.

https://yaseminpforr.blogspot.com/2014/09/gunesle.html?m=0
oradan buradan her şeyden
13 Eylül 2014 Cumartesi
GÜNEŞLE
Dün akşam edebiyatımızın değerli isimleri Haydar Ergülen, Feryal Tilmaç ve Nalan Barbarosoğlu ile yemek yemek şansım oldu. Masanın diğer misafirleri, benim gibi yazmanın büyüsüne kapılmış, yazmayı ve okumayı daha iyi anlama çabasıyla bu hocalardan ders alan diğer kursiyerlerdi. Yuvarlak bir masanın etrafında hayat ve edebiyatla dolu bir gece...Ne mutluluk. Zaten edebiyat hayatın bir yansıması değil midir?
Satırları arasında kaybolduğunuz, sihirli kelimeleri ile sizi bir dünyadan öbürüne alabilen yazarlarla aynı sofrada oturmak ayrı bir keyif. Gayet gündelik bir sohbetin tonu bile edebi. Yarattıkları eserlerdeki mistik karakterlerin ardında sizin, benim gibi hayat gaileleri olan insanlar olmaları insanı şaşırtıyor bir anlığına. Komik tabii. Onlar da herkes gibi etten, kemikten bir insan. Ancak en basit olaya bile bakışlarında farklı bir derinlik var. Muhtemelen bu derin bakış onlara o sarsıcı cümleleri yazdıran.

Fanzin Apartmanı bir Kiltablet Fanzin söyleşisi yapmış.

http://fanzinapartmani.com/daha-yakindan-taniyalim-kiltablet-fanzin-soylesisi/
Fanzin, Haberler 11 Aralık 2017
Daha Yakından Tanıyalım: Kiltablet Fanzin Söyleşisi
Çocuklara yönelik yaptıkları çalışma da hayli keyifliydi. Şehir ve modernlik içinde “bir hikayesi olmak” yaşamsal açıdan her ne kadar güçleşse de hayatın anlık kesitlerinde gizli öykülerimiz. Ve geriye bu kesitleri yazmak ve Fanzin yapmak kalıyor. O zaman bir hikayemiz olabiliyor işte. Söyleşi için Elvan Arpacık ve Kil Tab Let ekibine teşekkür ederiz.

Merhaba, Kiltablet Fanzin uzun bir zamandır öykü ağırlıklı yayınını sürdürüyor. Bu ekip nasıl oluştu ve nasıl bir çalışma içinde?

Ekibin nüvesini birlikte atölye çalışması yapanlar oluşturdu. Gruba dışarıdan destek verenlerin yanı sıra sonradan katılanlar da oldu. Zaman içinde bir çalışma sistematiği kurulsa da gruptakilerin kimileri çalışma yaşamı, kimileri de yoğun bir  tempo içinde olduğundan her şey herkesçe paylaşılmaya, el birliğiyle yapılmaya çalışılıyor. Her sayının bir editörü ve belirlenen konusu var. Editörlük dönüşümlü olarak üstleniliyor. Ancak bu dönüşümlü editörlerin üstünde bir baş editörümüz daha var. Dönüşümlü editör, hazırlığın her aşamasında baş editörle birlikte çalışıyor. Kiltablet dışarıdan öykü yazmak isteyenlere açık. Gönderilen öyküler sayı editörü ve baş editörümüzce değerlendirilerek, olumlu-olumsuz görüşlerimizi ekiptekilerle paylaşıyor, ekip dışındaki yazarlarla iletişim kurmaya önem veriyoruz.

Yayın kulübünde "Bi silkinin yahu!" demiş Yasemin Pforr.

YASEMİN PFORR: Bi silkinin yahu!
Her bebek bir umut demek! Bi silkinin yahu! Kendinize gelin. Bir şeyin elinden, ucundan, kıyısından tutun. Çalışın, dışarı çıkın, sevdiklerinizle sarılın. Müziği, kitabı, sanatı eksik etmeyin hayatınızdan. Etrafınıza umutsuzluk tohumu ekmeyin. Ne olacak bu memleketin hali sohbetlerini bırakın, ne yapabilirim bu memleket için sohbetlerine dönün!


Yayın Kulübü, Türkiye'nin tüm değerlerine ve bireylerin özel yaşamlarına saygılı bir İnternet Haber Gazetesi olduğunu bildirmiş.

Edebiyat Haberleri 21.03.2017'de şöyle demiş:

"Her Çocuk Bir Tohum Projesi'nin kurucusu ve yürütücüsü Yasemin Pforr, kütüphanesi olmayan okullarda kütüphane kurma hayaliyle yola çıkarak, gönüllü öğretmenlerle okullara kütüphaneler kuran diğer bir isim oldu."







Dört bir yandaki çocukların kitaplarla ve sanatla buluşup geleceği kucaklayabilmesi için, kaç "Her Çocuk Bir Tohum" ekibi kurulmalıdır? 

....

Geçmişi hatırlamak bugünü anlamak ve geleceği görmek olabilir mi? 1968'den 2068'e, her nokta arasında elli yıl olan çizgiler çizmek mümkün müdür? 2000-32'den 2000+68'e, iki "2000+X" arasına? Çocuklarımızın elli yıl sonra nasıl bir dünyada yaşayacakları, bugün ne yaptığımıza mı bağlıdır?

Facebook ve Twitter gibi ortamlardaki uçucu bilgi parçaları, daha güzel bir gelecek getirebilirler mi?