28 Ağustos 2020 Cuma

Devletler Dünyasında Soluk Alabilmek ve Anıl Ceren Altınkanat

 

 
 Yirmi birinci yüzyılın ilk yirmi yılının beklenmedik acı gelişmelerine eklenen korona travmasının ve krizinin ulaştığı boyutları görünce, devlet aklı kavramı üzerinde bir kez daha düşündüm.

Herkes olmasa bile dünyada neler olup bittiğini en azından görmek isterse görebilme ayrıcalığına sahip olanlar (diyelim ki yaşayanların yüzde yirmisi) gibi ben de çok korktum. Bu korona bildiğim hiçbir düşmana benzemiyordu. Hiçbir neden olmadan sürekli öldüren seri katilleri andırıyordu.  Onu tanımamak korkumu daha da artırıyordu. Bu yüzden, neler olup bittiğini anlamaya, virüsler hakkındaki bilgilerimi tazelemeye ve geliştirmeye çalıştım. Işık hızında iletişim kurduğumuz bu yeni cağda kolay bir iş olmalıydı bu ve gerçekten de böyle oldu. Korona virüs çok etkili ve hızla yayılan bir virüstü ama sonuçta sıradan bir mikroptu. Dünyanın tüm kaynaklarını ele geçirip her şeyi hızla tüketmek isteyen tuhaf yaratıklar gibi gizli gündemleri yoktu. Kötü olan iki özelliği vardı. Normalde virüsler ölümcül sonuçlara bu kadar hızla yol açamazken korona insanların ciğerlerine inerek soluklarını kesiyordu. Üstelik birine ulaştığında hiçbir belirti vermeden uzun süre onunla birlikte her yere gidebiliyordu. Bu yüzden çok bulaşıcıydı. Geometrik artışın ölümcül bir örneği olmuştu. Yine de böylesine hızlı yayılmasının ve küresel bir salgına dönüşmesinin temel nedeni, bazılarının çok övündüğü bazılarının yerin dibine batırdığı yeni dünya düzeni olmalıydı. Dünya "Çıkar dünyanın öbür ucunda olsa bile gidin" diyen bir sistemle yönetiliyordu. Kararlarını düşünerek veriyor ve uyguluyor olsa  koronanın bu sistemin özelliklerini çok iyi bildiği ve kullandığı söylenebilirdi. Oysa koronanin boyle hızla yayilabilmesinin asıl nedeni, eski alışkanlıkların bir türlü terk edilememesi, çıkar hırslarının bastırılamamasi, bencilliklerin kontrol edilememesiydi. Dünya kendini bir anda modern çağın en büyük sınavında bulmuş ve sınıfta kalmıştı. Şaşırtıcı olan, görebilen ve bilebilenlerin arasında olması ve onların düşüncelerinden yararlanarak karar vermesi gereken yöneticilerin sanki hiçbir şey bilmiyormuş ve ölümcül bir tehlike yokmuş gibi eski alışkanlıklarını sürdürerek davranabilmesiydi. Akıl, insanın görebilme ve bildiklerini kullanarak doğru sonuçlara ulaşabilme gücüdür. Budalalık ise  durumu anlamadan karşısına çıkan ve  çıkarlarına uygun olan ilk yola sapmaktir. Eğer dünyada devlet aklı egemen olsaydı; bilim insanlarının ve uygulama çalışanlarının, sağlık koruyucularının ve yaşam üreticilerinin bilgileri ve düşünceleri dikkate alınır, bu zor dönemin en az zararla atlatılması ve yaşamın güvenle sürmesi için gerekli en doğru önlemler özenle araştırılır ve uygulanırdı. Koronanın kontrol altına alınamamış olması zor dönemlerin epey sürebileceğini, yönetenlerin karar almada ve uygulamada eski yöntemleri kullanmakta ısrar etmeleri de çok daha büyük güçlüklerin yaşanabileceğini gösteriyor. Bilgiyle kullanılan akıl, yapılan hataları görebilme ve değişen koşullara göre yeni yollar bulabilme gücü verir. Yalnızca kendini koruma içgüdüsüyle herkese ve her öneriye kapılarını kapatmış bir sisteminse, yalnızca budalalığından söz edilebilir.

Korona haksızlıkların ve sorunların virüs gibi çoğalıp yayıldığı küresel yeni dünya düzeni için belki de son uyarıdır. Tüm canlıların akılları, kendilerini ve türlerini koruyarak yaşamlarını sürdürmek için vardır. Büyümek ve güçlenmek yok olmayı engellemez. Yüz elli milyon yıl yaşayan dinazorların da sonu gelmiştir. Yaşamak için yaşam zincirini koruyarak yaşamak ve değişen koşullara göre değişebilmek gerekir. Ya devlet budalalığı kendini gerçek akla bırakmalıdır, ya da devlet yerini dünyayı bu yeni koşullarda yönetebilecek bir başka kuruma bırakmalıdır. Yaşamak ve dünyanın bir geleceği olmasını isteyenler için, başka çare yoktur.

....

Dünyada pek çok insanın hızla yayılan yeni bir hastalık nedeniyle zor soluk aldığı koşullarda, George Floyd öldürüldü.  Soluk alamıyoruz.

“Derdi Olan, derdi benimkilere yakın metinleri seviyorum” diyen Anıl Ceren Altunkanat, "Soluk alamıyoruz" başlıklı bir yazı yazdı. Onu böylece tanıdım.

Işık hızında iletişim kurabildiğimiz bu çağda bile "tanımak" sözcüğünün anlamı çok değişmedi. İnsanlar kendilerini ve başkalarını yeterince tanıyamıyorlar. Bu yüzden, bir insanı gerçekten tanıyabilmek belki de mümkün değil. Ama başkalarının düşüncelerini ve duygularını öğrenmeye ve onları anlamaya çalışmak mümkün. Anıl Ceren Altunkanat'ın ve dünyadaki milyarlarca insanın, "Soluk alamıyoruz" derken çektikleri acıyı, duydukları öfke ve çaresizliği anladığımı sanıyorum. Yine de günümüz dünyasında herkesin kendisini özgür ve mutlu hissedebileceği koşulların nasıl ve ne zaman sağlanabileceğini göremiyorum. İnsanların birbirlerine verecekleri küçük ışıklarla bir gün büyük aydınlıklar yaratabilmelerini umuyorum.

"Soluk alamıyoruz. Ama üzülemiyoruz da. Yeterince üzülemiyoruz. Hissedebiliyor musunuz bunu? Her kurbanla yaşamın değersizleştiğini. Parçalar ezildikçe bütünün çöktüğünü. Kirlendiğini. Üzülemiyoruz, korkuyoruz."

Bunları söyleyen Anıl Ceren Altunkanat'ın yazısında sözünü ettiği James Baldwin’in 1974’te yayımlanan romanı "Sokağın Dili Olsa", büyük işler çevrilirken yaşanan bir çöküşün öyküsünü, bir yüzünü, bir sokağını anlatıyormuş. Şimdilik, "bugün ya da yarın: güzel şeyler" nasıl olacak, pek göremiyorum ama "karanlığın içinde sevgiye" tutunmanın, Korona koşullarında bile birbirine sarılmanın yollarının mutlaka bulunması gerekiyor. Yaşam ve ışık, yeterince direnmeden ölüme ve karanlığa terk edilemeyecek kadar güzel.

Anıl Ceren Altunkanat, Soluk alamıyoruz, https://www.edebiyathaber.net/soluk-alamiyoruz-anil-ceren-altunkanat/
https://www.facebook.com/people/An%C4%B1l-Ceren-Altunkanat/100002220392101
https://tr.linkedin.com/in/an%C4%B1l-ceren-altunkanat-331b5536
https://twitter.com/bokkibal
https://www.instagram.com/anilcerenaltunkanat

Arzu Bahar, “Derdi Olan, Derdi Benimkilere Yakın Metinleri Seviyorum.”, Çevirmen Anıl Ceren Altunkanat ile Arzu Bahar Söyleşisi, 2 Aralık 2018, https://www.mevzuedebiyat.com/derdi-olan-derdi-benimkilere-yakin-metinleri-seviyorum/